Image Gallery
- Anasayfa
- Gallery
The Best Medical And General Practice Care!
Hipofiz Tümörleri Nedir?
Yaklaşık 5 kişiden birinde görülen hipofiz bezi tümörleri (hipofiz adenomları), iyi huylu tümörler arasında yer alıyor. Yani yaşam boyu belirti ve zarar vermeden kalıyor. Ancak hipofiz bezinin işlevi çok önemli olduğundan, tümörün büyümesi ve vücudun ihtiyacı olmayan hormonları salgılaması sonucu ciddi sağlık sorunları oluşturabiliyor.
Hipofiz bezi tümörleri kafaiçi tümörlerin yüzde 15’ini oluşturur ve çok nadir olarak habistir. Tedavisi ameliyat, ilaç ve radyocerrahi yani Gamma Knife tedavisidir.
Daha çok 25-45 yaşları arasın da kadın ve erkekte görülür ancak daha erken ve daha geç yaşlarda da görülebilir.
Beyinde yer alan ve fındık tanesi kadar büyüklükte olan hipofiz bezi, vücuttaki salgı bezlerinin kontrolünden sorumludur. Büyümeyi, kalp atış hızını ve üremeyi kontrol eder. Vücuttaki diğer hormon salgılayan bezlere emir veren bir orkestra şefi gibidir. Bu hormonlar da organlara emir vererek vücudumuzun belirli bir düzende çalışmasını sağlar.
Hipofiz Tümörlerinin Nedenleri Nelerdir?
Hormon salan veya salmayan hücrelerin, durduk yerde, emir komuta zinciri dışında çoğalarak oluşturdukları yapıya yani tümöre “adenom” denir.
Hipofiz bezindeki kontrolsüz hücre gelişiminin nedeni bilinmemektedir. Çok nadir de olsa ailede hipofiz bezi tümörü varlığı etken olabilir ancak çoğu vakada böyle bir aile öyküsü yoktur. Ancak yine de genetik faktörlerin etkili olabileceği düşünülmektedir.
Hipofiz Tümörleri Belirtileri
Hipofiz adenomları yavaş belirti verir. Bu nedenle baş ağrısı, halsizlik, görme bozuklukları gibi tümörden kaynaklı belirtilere karşı dikkatli olarak doktora başvurulması gerekir.
Hormon bozukluklarında da kişi belirtileri hissettiği anda doktora başvurarak gerekli hormon testlerini yaptırmalı, sorunun neden kaynaklandığı saptanmalıdır.
Tümörün Kitlesi Nedeniyle Ortaya Çıkan Bası Belirtileri
Hipofiz Tümörlerinin Tedavi Yöntemleri
Hipofiz tümörü ameliyatı sonrası hipofiz bezinden hormon salınımı yeterli değilse hormon yerine koyma (replasman) ilaçları
Boyun Fıtığı (Servikal Disk)
Travmalar, zorlamalar, kazalar veya yaşlandıkça diskin merkezi su içeriğini kaybetmesi, diskin yastıklama görevini eskisi kadar iyi yapamaz hale getirebilir.
Disk bozulmaya devam ettikçe dış tabakası da yırtılabilir ve diskin merkezi dış tabakadaki bir yırtıktan çıkarak sinirlerin ve omuriliğin yer aldığı boşluğa taşarak boyun fıtığına neden olur.
Boynumuz 7 adet omurdan oluşur ve omurlarımız arasında hareket edebilmemizi sağlayan diskler yer alır. Bir omuru diğerine bağlayan en önemli yapı olan disk kuvvetli bağ dokusundan oluşmuştur ve omurlar arasında yastık ya da darbe emicisi gibi görev yapar.
Disk ve faset eklemleri omurların hareketlerine izin vererek boynunuzu ve sırtınızı eğmenizi ya da çevirmenizi mümkün kılarlar. Disk, “annulus fibrosus” adı verilen dayanıklı bir dış tabaka ve “nucleus pulposus” adı verilen jöle kıvamında bir merkezden oluşur.
Nedenleri
Boyun fıtığı 20-40 yaşları arasında, genellikle vücudunu çok kullanan kişilerde ortaya çıkar. Ağır yük kaldırma, ters bir hareket yapma, itme hareketinin sık yapılması bağ dokusunun yırtılması yani fıtık riskini artırır. Trafik kazaları ya da yüksekten düşme de diğer nedenler arasındadır.
Bunların yanı sıra, duruş bozukluğuna yol açan uzun süreli masa ya da bilgisayar başında oturanlarda da bu rahatsızlık sık ortaya çıkar.
Cep telefonunun uzun süre kullanımı, boynu eğerek uzun süre ekrana bakmak, ya da telefonu boyna kıstırarak konuşmak da boyun fıtığına yol açabilir.
Telefon ya da tableti göz hizasından aşağıda tutmak ve uzun süre bu şekilde bakmak boyun fıtığı için risk oluşturur.
Tam olarak genetik bir geçiş söz konusu olmasa da anne babasında bu hastalık görülen çocukların boyun fıtığı olma riski, disk eklemlerin hassasiyetinde genetik faktörlerin etkili olabilmesinden ötürü, daha fazladır.
Belirtiler
Boyun fıtığının en öne çıkan belirtisi boyun ağrısıdır. Fakat her boyun ağrısı fıtıktan kaynaklanmaz. Bunların büyük bir kısmı kas kökenli ağrılardan kaynaklanır. Boyun fıtığı zorlamaya ve ağır kaldırmaya bağlı olarak ortaya çıkar.
Fıtığa bağlı gelişen ağrılar; sırta, kürek kemiğine, omuza, başın arka tarafına ve parmak ucuna kadar inen ağrılar şeklinde görülür. Ağrı dışında, ileri derece fıtıklarda, sıkışan sinirin fonksiyonuna bağlı olarak kolların ve parmakların belli bölgelerinde uyuşukluk, karıncalanma, güç kaybı ortaya çıkabilir.
Boyun ağrısı: Başın arka kısmından şakaklara doğru yayılabilir. Şiddetli, geçmeyen kola yayılan ağrı şeklinde görülür.
Sırt, kol ve omuzlarda ağrı
El becerilerinde azalma
Kol ve parmaklarda uyuşmalar ve karıncalanma
Duyu kaybı
Elektriklenme
Kol ve el kaslarında güç kaybı
Reflekslerde zayıflama
Kolda incelme
Çok nadir olarak fıtıklaşmış disk omuriliğe baskı yaparak bacaklarda da sorunlara sebep olabilir. Ayaklarda uyuşma, idrar ve gaita kaçırma çok nadir olarak görülebilir.
Sinir köküne ya da bir omurilik dokusuna bası yapıldığında o bölgede ödem meydana gelebilir. Ödem de basıyı artırdığından rahatsızlık bir kısır döngüye girebilir.
Bel Fıtığı Nedir?
Bel fıtığı, bel omurgasını oluşturan 5 adet omurun arasındaki disklerin, çeşitli nedenlere bağlı olarak yıpranması, yırtılması veya yerinden kayması nedeniyle omuriliğe ve omurilikten ayrılan sinirlere baskı yapması sonucu ortaya çıkar.
Bel Fıtığının Nedenleri Nelerdir?
Omurlar arasında bulunan disklerin içerindeki sıvı içeriği zamanla ve yaşa bağlı olarak azalır. Bu da yüklenmelere karşı diskin dayanıklılığını azaltır. Ağır kaldırma, kontrolsüz ani bel hareketlerinde bulunma, uzun süre sabit ayakta durma veya oturma, düşme, çarpma gibi travmalara maruz kalma gibi zorlanmalar diskte yırtılmalara neden olarak bel fıtığına neden olabilir.
Bel fıtığı orta-ileri yaş grubunda daha sık görülse de, gençlerde hatta çocuklarda bile görülebilir. Erkek ve kadınlarda aynı oranlarda görülürse de, hamilelikte kısa sürede aşırı kilo alımına bağlı olarak görülme riski artar. Aşırı kilolu olmak bel fıtığı açısından önemli bir risk faktörüdür. Bunun yanı sıra sigara kullanımı disklerin beslenmesini bozarak sıvı kaybına neden olur ve bel fıtığı riskini arttırır. Ayrıca iyileşme sürecini de uzatır. Uzun süre masa başında çalışmak, uzun sürelerle araç kullanmak, hareketsiz bir yaşam sürmek, omurgayı zorlayıcı hareket ve aktivitelerde bulunmak ve uygun olmayan spor faaliyetleri yapmak bel fıtığı için diğer risk faktörleridir.
Omurga çevresindeki kasların ve gövde-karın kaslarının kuvvetsiz olması disklere binen yükü arttırarak fıtıklaşmalara zemin hazırlar. Bu nedenle bel fıtığından korunmak için yukarıdaki risk faktörlerinden uzak durmanın yanında, bel, karın ve sırt kaslarını güçlendirici egzersizler ve sporlar yapmak oldukça önemlidir.
Bel Fıtığı Belirtileri Nelerdir?
Bel fıtığı hastalığında en önemli belirti belden bacağa doğru yayılan ağrıdır. Hastalar çoğunlukla bu şikayetle hekime başvururlar. Fakat her bel fıtığı hastasında bu belirtiler görülmeyebilir. Bazen tamamen ağrısız olabileceği gibi, başlangıçta sadece bel bölgesinde ağrı görülebilir. Ağrı genellikle bacağın arka kısmı boyunca kalçaya, dize hatta topuğa kadar yayılabilir. Öksürme, hapşurma ve ıkınma gibi omurilik basıncını arttıran durumlarda ağrı şiddetlenebilir, hatta tutulmalar görülebilir.
Tek veya her iki bacaktaki ağrıya, uyuşma, yanma, karıncalanma gibi belirtiler de eklenebilir. Bu belirtilerin nedeni fıtığın bacak sinirlerine yaptığı baskıdır. Ciddi sinir baskısı durumlarında bacak, ayak bileği ve ayak kaslarında güçsüzlük, yürüme güçlüğü, idrar tutamama, cinsel fonksiyonlarda kayıp gibi daha ileri nörolojik problemler ortaya çıkabilir.
Hasta, ağrı, tutukluk ve fonksiyonel yetersizlik nedeniyle oturup kalkma ve yürüme gibi günlük yaşam aktivitelerinde sıkıntı yaşamaya başlar.
Bel Fıtığı Tanısı Nasıl Konur?
Bel fıtığı tanısı, dikkatli bir hasta öyküsü, fizik ve nörolojik muayene yanında, röntgen, MRI (manyetik rezonans) veya BT (bilgisayarlı tomografi) gibi görüntüleme yöntemleri ile konur. Bazı durumlarda EMG (elektromiyografi) denilen sinir incelemelerine ihtiyaç duyulabilir.
Baş Ağrısı
Baş ağrıları toplumda ne sıklıkta görülmektedir?
Baş ağrısı toplumda en sık görülen şikâyetlerin başında gelir. Baş ağrısı şikâyeti olanların oranı toplumda yüzde 90’lara ulaşır. Tüm baş ağrılarının yüzde 90’ını ise migren ve gerilim tipi baş ağrıları oluşturur.
Baş ağrılarının kaç tipi var?
Uluslararası Baş ağrısı Derneği baş ağrılarını 14 ana grup ve yüzlerce alt grup olarak sınıflandırmıştır. Doğrudan doğruya baş ağrısı tablosuyla ortaya çıkan, başka bir hastalıkla ilişkisi olmayan baş ağrıları primer baş ağrılarıdır. Bunlar migren, gerilim tipi ve küme baş ağrılarıdır. Sekonder baş ağrıları ise yüzde 10 oranında görülen, nedeni belli bir hastalığa bağlı olarak, beyin damar hastalıkları, sinir sistemi hastalıkları, beyin tümörleri, göz hastalıkları, sinüzit, menenjit gibi hastalıkların seyri sırasında ortaya çıkan baş ağrılarıdır.
Sürekli baş ağrıları neden olur?
Sürekli ağrılarda sekonder bir neden olup olmadığı araştırılmalıdır. Daha önce periyodik gelen ağrıları olan hastalarda ağrılar süreklilik kazanmışsa hastanın çok sayıda ağrı kesici ilaç kullanmış olması, ya da altta psikolojik nedenlerin var olabileceği olasılığı düşünülmelidir.
Ağrı kesiciler sürekli kullanıldıklarında bağımlılık yapar mı?
Morfin türevi olmayan ağrı kesiciler sürekli kullanıldıklarında temel olarak bağımlılık yapmaz, ancak ilaç kötü kullanımına bağlı baş ağrısı dediğimiz yeni bir ağrı türü de eklendiği için hastalar böyle hissedebilirler. Bu durumda hastanın mutlaka bir hekime başvurarak ağrı kesiciler dışında bir tedavi için yardım alması gereklidir.
İleri yaşlarda görülen baş ağrılarının nedenleri nelerdir?
İleri yaşlarda başlayan baş ağrılarında öncelikle altta yatan bir neden olup olmadığı araştırılmalıdır. Migren yaşla birlikte azalma gösteren bir hastalıktır. %2 oranında İleri yaşlarda başlayabilir. Özellikle ileri yaşta başlayan ve baş ağrısı nedeni olan iki hastalık temporal arterit (özel bir damar iltihabına bağlı baş ağrısı) ve hipnik (gece gelen) baş ağrılarıdır. Bu nedenle 50 yaş üzerindeki bir hastada yeni ortaya çıkan baş ağrıları varsa mutlaka doktora danışılmalıdır.
Başı ağrıyan hasta ne zaman mutlaka doktora başvurmalı?
Ağrı sürekli ve artan şiddette ise
İlk kez ağrıyla tanışan kişinin yaşı 10’un altında, 50’nin üstündeyse,
Daha önce mevcut olan ağrının şiddeti, şekli değiştiyse, tedaviye cevap vermiyorsa,
Baş ağrısı şimdiye kadar hayatında karşılaştığı en şiddetli ağrıysa ve ağrı bir fiziksel aktivite sırasında (ağır bir yük kaldırmak, cinsel ilişki) ortaya çıkmış ve şiddetini arttırmışsa mutlaka doktora gitmek gerekir.
Beyin Tümörü Belirtileri Nelerdir?
Beyin tümörleri birincil ve ikincil olarak ayrılır. Beyinde oluşan birincil tümörler kötü huylu (habis, kanserli) veya iyi huylu (kanserli olmayan) tümör olabilir.
İkincil beyin tümörleri ise vücudun başka bir noktasında ortaya çıkan kanserli hücrelerin beyine sıçramasıyla meydana gelir.
Beyin ve Sinir cerrahisi alanında İzmir’deki uzman doktorlarımızın görüşlerine göre, beyin tümörü belirtileri her yaştan insanda görülebilir ve bu tümörlerin neden oluştuğu tam olarak bilinmemektedir.
Beyin tümörü belirtileri, tümörün büyüklüğüne ve beynin hangi bölgesinde olduğuna bağlı olarak değişmekle birlikte en sık görülen beyin tümörü belirtileri baş ağrısı, bacak ve kollarda uyuşma, hafıza sorunları ve denge problemleridir.
Beyin Tümörü Çeşitleri
Normal bir işleyişte yaşlanan ve fonksiyonunu kaybeden beyin hücreleri ölür ve yerlerine yeni hücreler geçer. Ancak bazen bu işleyiş bozulur ve vücut ihtiyaç duymamasına karşın yeni hücre üretilir ve ölmesi gereken hücreler yaşamaya devam eder.
Tüm bu fazla hücreler zaman içinde birikmeye başlar ve bir doku oluşturarak tümöre neden olur. Birincil beyin tümörüne neden olan bu hücreler habis (kanserli) veya iyi huylu olabilmektedir.
İyi huylu tümörlerde kanserli hücre yoktur ancak yine de beyin gibi hassas bir bölgede bulundukları için hayati tehlike yaratabilirler.
İyi Huylu Beyin Tümörleri: Kanserli olmayan beyin tümörlerinin net bir şekilde görülebilen belirgin bir sınırı vardır ve genellikle çevrelerinde bulunan dokulara yayılmazlar.
Cerrahi müdahale ile alınan iyi huylu beyin tümörü nadiren tekrarlar. Vücudun diğer bölgelerine yayılma ihtimalleri yoktur.
Kanserli olmasa da iyi huylu beyin tümörünü tehlikeli yapan şey belirli bir büyüklüğe eriştiğinde beynin hassas bölgelerine baskı yaparak ciddi sağlık sorunlarına yol açmasıdır. İyi huylu beyin tümörünün zaman içinde kanserli beyin tümörüne dönüşme riski de vardır.
Habis Beyin Tümörü: Kanseri hücrelerle oluşan kötü huylu beyin tümörleri iyi huylu tümörlere göre daha hızlı büyür ve yakınında bulunan beyin dokusunu işgal edebilir.
Kötü huylu beyin tümöründe bulunan kanserli hücreler tümörden ayrılarak beynin diğer bölgelerine ve omuriliğe yayılabilir.
Beyin Tümörü Belirtileri
Beyin tümörü belirtileri (iyi huylu veya habis) tümörün büyüklüğüne, hücre tipine ve bulunduğu bölgeye göre değişiklik gösterebilir.
Belirtiler tümör beyne baskı yapmaya başladığında ve sinirleri tahrip ettiğinde ortaya çıkar. Aynı zamanda beyin sıvısının dolaşımı tümör nedeniyle sekteye uğradığında bazı belirtiler görülebilir.
En sık görülen belirtiler;
Baş Ağrısı: Baş ağrısı beyin tümörü belirtisi olabilir ancak baş ağrısının stres, kötü beslenme, vücudun susuz kalması gibi pek çok farklı nedenle oluşabileceği de unutulmamalıdır.
Beyin tümörünün neden olduğu baş ağrısı en şiddetli olarak sabah saatlerinde yaşanır. Uykudan baş ağrısıyla uyanmak, eskiden baş ağrısı sorunu olmayıp son dönemlerde sıkça baş ağrısı yaşamak, baş ağrılarının zamanla sıklaşması, baş ağrısıyla birlikte mide bulantısı ve kusma görülmesi baş ağrısının beyin tümörü nedeniyle olabileceğinin ipuçlarıdır.
Beyin tümörü bulunan her 3 hastadan 1’i doktora baş ağrısı şikayetiyle gitmektedir. Tümörün neden olduğu baş ağrısı oldukça şiddetlidir ve uzun sürebilir.
Sabah yaşanan ağrı öğle saatlerine doğru hafifleyebilir. Tümörün beyin üzerinde yarattığı baskı arttıkça baş ağrıları şiddetlenir ve sıklaşır. Eğilmek, öksürmek, egzersiz yapmak bile baş ağrısını artırabilir.
Mide Bulantısı: Beyin tümörünün yol açtığı mide bulantısı daha çok sabahları görülür. Mide bulantısına kusma ve geçmeyen hıçkırık eşlik edebilir.
Uyuşukluk: Uyuşukluk hali genellikle beyin tümörü belirli bir boyuta eriştiğinde görülür. Tümör büyüdükçe ve kafatası içinde çevresindeki dokulara baskı yaptıkça uyuşukluk ortaya çıkar ve normalden daha fazla uykuya ihtiyaç duyulabilir.
Görme ve Konuşma Sorunları: Tümör nedeniyle göz bozukluğu, nesnelerin biçimlerinin dalgalanıyor gibi görülmesi, net görememe, tünel görüş, çift görme ve görüş kaybı gibi problemler oluşabilir.
Konuşurken kelimelerin unutulması, tam telaffuz edilememesi ve konuşulanları anlamama gibi problemler yaşanabilir.
Titreme ve Seğirmeler: Beyin tümörüne bağlı olarak ortaya çıkan kas seğirmeleri ve titremeler genellikle el, kol ve bacaklarda görülür.
Bazı titremeler vücut genelinde, nöbet şeklinde görülebilir ve hastanın 1-2 dakikalık bilinç kaybı yaşamasına neden olabilir. Eğer beyin tümörü başarılı bir şekilde tedavi edilirse titreme, nöbet ve kas seğirmelerin tamamen ortadan kalkma ihtimali oldukça yüksektir.
Ancak bazı durumlarda tümör alınmasına rağmen beynin hasar gören dokusu nedeniyle titremeler ve kas seğirmeleri devam edebilir. Bu titremeler ve kas seğirmeleri epilepsi ilaçları ile kontrol altına alınabilmektedir.
Diğer Belirtiler: Vücut dengesini koruma ve yürüme sırasında yaşanan sorunlar, ruh halinde dalgalanmalar ve kişinin karakterinin değişmesi, konsantre olamama ve hafıza sorunları ile kol ve bacaklarda his kaybı beyin tümörünün diğer belirtileri arasındadır.
Beyin Tümörü Çeşitleri
Normal işleyişte yaşlanan ve fonksiyonunu kaybeden beyin hücreleri ölür ve yerlerine yeni hücreler geçer. Ancak bazen bu işleyiş bozulur ve vücut ihtiyaç duymamasına karşın yeni hücre üretilir ve ölmesi gereken hücreler yaşamaya devam eder.
Tüm bu fazla hücreler zaman içinde birikmeye başlar ve bir doku oluşturarak tümöre neden olur. Birincil beyin tümörüne neden olan bu hücreler habis (kanserli) veya iyi huylu olabilmektedir.
İyi huylu tümörlerde kanserli hücre yoktur ancak yine de beyin gibi hassas bir bölgede bulundukları için hayati tehlike yaratabilirler.
İyi Huylu Beyin Tümörleri: Kanserli olmayan beyin tümörlerinin net bir şekilde görülebilen belirgin bir sınırı vardır ve genellikle çevrelerinde bulunan dokulara yayılmazlar.
Cerrahi müdahale ile alınan iyi huylu beyin tümörü nadiren tekrar oluşur. Vücudun diğer bölgelerine yayılma ihtimalleri yoktur.
Kanserli olmasa da iyi huylu beyin tümörünü tehlikeli yapan şey belirli bir büyüklüğe eriştiğinde beynin hassas bölgelerine baskı yaparak ciddi sağlık sorunlarına yol açmasıdır. İyi huylu beyin tümörünün zaman içinde kanserli beyin tümörüne dönüşme riski de vardır.
Habis Beyin Tümörü: Kanseri hücrelerle oluşan habis beyin tümörleri iyi huylu tümörlere göre daha hızlı büyür ve yakınında bulunan beyin dokusunu işgal edebilir.
Habis beyin tümöründe bulunan kanserli hücreler tümörden ayrılarak beynin diğer bölgelerine ve omuriliğe yayılabilir.
Karpal Tünel Sendromu Nedir ?
El parmaklarının hareketinin ve hissinin sağlanmasında önemli bir rolü bulunan ve median sinir olarak isimlendirilen yapının el bileği hizasında sıkışmasına bağlı olarak ortaya çıkan bir durumdur. Sinir sıkışmaları içinde en sık görülen rahatsızlıktır.
Median sinir, el bileğinin iç kısmında parmakları hareket ettiren 9 adet tendon ile beraber karpal tünel denen dar bir boşluk içinden geçer. Görevi başparmak, işaret parmağı ve orta parmağın iç yüzünün tamamı ile yüzük parmağının iç yüzünün ve dış yarısının hissetmesini sağlamaktır. Ayrıca parmakların birtakım ince hareketleri yapmasını sağlayan kasların çalışmasında da rol alır. Sinirin karpal tünel içinde bir şekilde uzun süreli basınca maruz kalması karpal tünel sendromuna neden olur.
Karpal Tünel Sendromu Kimlerde Sık Görülür ?
Karpal tünel sendromu daha çok kadınlarda ve 40-60 yaş arasında daha sık görülür. Çoğunlukla belirgin bir sebep bulunamaz. Özellikle el bileğinin sürekli bükülü pozisyonda kaldığı durumlarda (telefon, daktilo, klavye kullanmak vb.) veya el ve el bileğine sürekli yük binen işlerde çalışanlarda daha sık görülür.
Ayrıca şeker hastalığı, romatoid artrit, hipotroidi, aşırı şişmanlık, gut gibi diğer başka problemlerin etkisiyle de ortaya çıkabilir. Gebelik döneminde vücut sıvılarının artması karpal tünel içinde basınç artışına; bu da geçici olarak karpal tünel sendromu belirtilerinin oluşmasına yol açabilir..
Karpal Tünel Sendromunun Belirtileri Nedir ?
Başlangıç döneminde Karpal Tünel Sendromu belirtileri genellikle elde güçsüzlük, çabuk yorulma ve özellikle ilk üç parmakta karıncalanma hissidir. İlerleyen dönemlerde ağrı şiddetlenirken parmaklarda uyuşmaların başladığı görülür. Ağrı ve uyuşukluk hissi geceleri hastayı uykudan uyandıracak kadar şiddetli olabilir ve belirtiler hasta elini salladığında ve bileğini hareket ettirdiğinde azalır.
Çok ilerlemiş vakalarda baş parmak tabanı etrafındaki kaslarda erime ve buna bağlı başparmakta güçsüzlük ortaya çıkar. Parmaklardaki his kaybı nedeni ile ağrı ve acı hissi de olmadığından hasta fark etmeden parmaklarını yakabilir veya kesebilir.
Karpal Tünel Sendromunda Teşhis Nasıl Konulur ?
Beyin ve Sinir cerrahisinde İzmir’deki uzman doktorlarımıza göre, klinik bulgular ve hastanın şikayetleri genellikle teşhis için yeterlidir. Ancak kesin teşhis için sinir içindeki elektrik sinyallerinin taşınıp taşınmadığını gösteren EMG (elektromyografi) tetkiki de mutlaka yapılmalıdır.
Karpal Tünel Sendromunun Tedavisi Nedir ?
Başlangıç döneminde el bileği hareketlerinin kısıtlanması ve alınacak antiinflamatuar ilaçlar semptomları hafifletebilir. Steroid enjeksiyonları da sinir etrafındaki şişlikleri azaltarak semptomların gerilemesine yardımcı olabilir. Birkaç ay süresince geçmeyen ve konservatif önlemlere rağmen devam eden karpal tünel sendromlarında ameliyat gerekir. Avuç içi – el bileği arasında yapılan bir kesi ile karpal tünele ulaşılır ve tünelin çatısını oluşturan transvers karpal ligament tamamen kesilerek karpal tünel açılır. İlerlemiş olgularda median sinirin kalınlaşmış sinir kılıfına mikroskop altında nöroliz (sinir serbestleştirilmesi) yapmak gerekir. Böylelikle sinir etrafındaki basınç ortadan kaldırılmış olur. Karpal Tünel Sendromu ameliyatı sonrası şikayetlerin geçmesi zaman alabilir. Hatta ameliyat sonrası ilk ay içinde ameliyata bağlı şişlikler nedeni ile sinirdeki sıkışma devam edeceğinden şikayetlerde artma bile olabilir. Ancak ilk aydan sonra şikayetlerde belirgin bir azalma hissedilir. İyileşme dönemi, sinirdeki hasara bağlı olarak 3-6 ay arasında değişebilir. Bazı çok ağır ve geç kalınmış durumlarda ameliyattan sonra şikayetler azalmakla beraber tam olarak ortadan kalkmayabilir. Hastanın sigara içmesi, yeterince beslenmemesi, ileri yaşta olması gibi faktörler cerrahi tedaviden alınacak sonucu olumsuz olarak etkileyebilir.